Dagların Selamını Getirdim Bugün Satırlarıma

Evet, dağların selamını getirdim bugün satırlarıma…
Edebiyata boğulmuş satırlara can simidi olsun diye, duygularımın yelkenini açtım masum bir çocuk edasıyla… Biraz da nazlanma makamında olmanın adı belki bu, çocuksu ruhumla…

Düşündüm yine…
Yine düştün yüreğime işte Ey Sevgili!!!...
Yüreğimi sana teslim ettiğim gün nişanlanmıştık…
“Düğün ne zaman?” diyen dostlara, “Bir merminin usuldan dokunuşu yüreğime, beklide bedenime bağladığım patlayıcıların dostlara DÜĞÜN DAVETİYESİ; düşmanlara CEHENNEM VİZESİ olacağı gün!!...” diye cevap vermiştik seninle Ey Sevgili!!!...

İşte yine DAĞLAR…
İşte yine sahipsiz kalan kartalların özgürlüğe tutsak kanat çırpışları, özgürleşmek adına HATTAB misali…

İşte UMEYR’in aceleci tavrı sabah meltemiyle dağlara ulaşan…
Elindeki hurmaları atmayı çoktan becermiş; ağzındakileri de : “Bunları yerken ŞEHADET koyarsa beni buralarda, yetişemem, kaçırırım o NAZLI ÇİÇEĞİ… ” diyerek tükürüp, ŞEHADETİNE ulaştığı yerler sanki buralar…

Evet, dağların selamını getirdim bugün satırlarıma… Edebiyata boğulmuş satırlara can simidi olsun diye, duygularımın yelkenini açtım masum bir çocuk edasıyla… Biraz da nazlanma makamında olmanın adı belki bu, çocuksu ruhumla… Düşündüm yine… Yine düştün yüreğime işte Ey Sevgili!!!... Yüreğimi sana teslim ettiğim gün nişanlanmıştık… “Düğün ne zaman?” diyen dostlara, “Bir merminin usuldan dokunuşu yüreğime, beklide bedenime bağladığım patlayıcıların dostlara DÜĞÜN DAVETİYESİ; düşmanlara CEHENNEM VİZESİ olacağı gün!!...” diye cevap vermiştik seninle Ey Sevgili!!!... İşte yine DAĞLAR… İşte yine sahipsiz kalan kartalların özgürlüğe tutsak kanat çırpışları, özgürleşmek adına HATTAB misali… İşte UMEYR’in aceleci tavrı sabah meltemiyle dağlara ulaşan… Elindeki hurmaları atmayı çoktan becermiş; ağzındakileri de : “Bunları yerken ŞEHADET koyarsa beni buralarda, yetişemem, kaçırırım o NAZLI ÇİÇEĞİ… ” diyerek tükürüp, ŞEHADETİNE ulaştığı yerler sanki buralar… Çöllerin kum tepelerinden Dünya’ya bir bakış atıp, yankısını taa gönlümün dağlarına ulaştıran, “VALLAHi ben CENNETİN kokusunu alıyorum bugün…” diyerek içimi yakan Enes b. Nadr’ın parçalanmış cesedi sanki buralar… Derin bir “AHH…” çekerken içimden, yüreğimin acıdığını söylesem; kimsecikler anlamaz ki senden başka… Merhem olan olmaz ki yarama… Rahmani dokunuşun ardından Yakup’ça döksem gözyaşlarımı; Yusuf’ça atılsam kuyuya; Yalandan kan bulayıp getirseler gömleğimi kardeşlerim… Ama sen anlasan yine Yakup’ça… “FE SABRUN CEMİİL…” diyerek beklesen yine Yakup sabrında… Ta ki yalandan kana bulanmış değil tertemiz ŞEHADET GÖMLEĞİM ulaşınca gözlerine,sen de desen yine köz köz olmuş yüreğinle “Yusufumun kokusunu alıyorum!!” diye Yakup’ça bir sevdayla… Ve yine dağların sevdası işte… Yine yüreğimi teslim ettiğim gün nişanlanmıştık seninle Ey Kutlu Sevgili… Ey gönlümün sahibine vuslatımı yaşatacak ÖLÜMSÜZ AŞK ŞEHADET!!! Haydi, yine, “Düğün ne zaman?” diyen dostlara: “Bir merminin usulca dokunuşu belki; belki bedenime bağladığım CENNETİN BEDELİ patlayıcıların, dostlara DÜĞÜN DAVETİYESİ; düşmanlarına CEHENNEM VİZESİ olacağı gün…” diyelim yine beraberce elele… Evet, DAĞLARIN SELAMINI getirdim satırlara… Mukabele edeceğin günü bekliyorum EY ŞEREFLİ ÖLÜM ŞEHADET!!!N’olur daha fazla bekletip de yüreğimi dağlama…