...Ya Nebi!...
1 sayfadaki 1 sayfası
...Ya Nebi!...
Bizi bağışla... Bizim için Taif'te ayaklan kanlar içinde kalana dek taşlanan, sonra, O'na taş atanlara beddua yerine dua eden, ALLAH'ın "Habibim" dediği, "Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım" dediği, uğruna ashabın seve seve can verdiği, ey Rasul-i Kibriya, Sana layık bir ümmet olamadığımız için bizi bağışla...
Ya Nebi!
Yürekler, Senin hasretinle kavrulan, kurak bir çöl. Hem yetim hem oksuz kalan bıraktığın emanetler, ellerimizde adeta bir kor... Bilekler kırık ve gönüller yıkık. Renkler soldu Ya Nebi... Çiçekler açmıyor eskisi gibi...
Müşrik ayni müşrik, mü'min değişti... ibadet ama nefse, kıble değişti.
Değişmiş değerler bir garib olmuş
Sarraf çarşısında gübre pazarı
Her bağ İrem bağı, her yolcu Karun
Kim dinler, düşünür köhne mezarı...
Biz dünyayla doldurduk kalbimizi... Dünyanın dört bir yanında mü'minlerin yarası kanarken ve açlıktan nefesleri kokarken, biz, rahat yataklar içinde ALLAH'a uzattık onlara uzatmadığımız ellerimizi... Kalp, ALLAH'ın evidir. Oysa, sadece O'nun olan mekan, sadece O'nsuz simdi...
Yine garib kaldık su dünyada. insanlar, insan olma gayretinde değil. İnsanı hayvandan ayıran vasıflar bugün, insani insandan ayırmakta... Zannederdim ki insan, ruh cesetten çıkınca olur. Oysa, su gördüğüm ne hazin manzara. Toprağın üstünde de cesetler var, altında da.. Ruhlarını öldürüyorlar bilmeden ve gömüyorlar en derin çukurlara...
En derin çukurlar, en yüce doruklarla bir oldu. Nur ile kir, bugün ayni kaba kondu. Dun Hakk'a çağırırken ecdad, evlad bugün batıla koştu. İman sustu. İman susunca, küfür coştukça coştu. Mazlum dinledi, zalim konuştu. İnsanin içi alev alev yanarken susmak ne kadar acı... Hakk'tan uzaklaşanlar hep batılla doldu. Muhabbet gulu sararıp soldu, gulzarın kargalara yuva oldu. Bülbül, gülün sesidir, sevda gülün hayat suyu... Sensiz çöl oldu dünya güller sararıp soldu...
Ya Nebi!
Biz ağlamayı unuttuk. Erkekler ağlamaz dediler, inandık sustuk... Göz pınarları kurudu. Öylesine kurudu ki, gönül çiçeği sararıp soldu. Ve artık, açmaz oldu... Şimdi ağlayan bir çocuk görsem, "ne olur susma!" diyorum. Ağla! Bir damla göz yaşı ALLAH için, bir damla gözyaşı kardeşi için, bir damla göz yaşı kendi için ağlayamayanların yerine sen ağla... Ağla ki, sen de unutmayasın...
Ya Nebi!
Ashab bulurdu Seni, her aradığında. Seyretmeye doyamazdı gül cemalini, erirdi bir lahzacık olsun, o sımsıcak bakışınla. Ne olurdu, o nur cemalini bir kez de ben görseydim. Abdullah Ibn Revaha gibi ben de bu canı senin yolunda feda etseydim. Böyle maşuku olan aşık dönmez mi şaşkına... Biz bugün hatırana bile susadık. Hani Sen açlıktan taş bağlamıştın Ya bağrına, biz bugün, açlığından yüreğimize taş bastık. Takatimiz tükenmede her an. Biziz, Sana susamış, çölde en susuz fidan. Şaşkınız Senden çok uzaklarda. Kaçmaktayız tuzaklardan tuzaklara...
Bizi bağışla... Bizim için Taif'te ayaklan kanlar içinde kalana dek taşlanan, sonra, O'na taş atanlara beddua yerine dua eden, ALLAH'ın "Habibim" dediği, "Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım" dediği, uğruna ashabın seve seve can verdiği, ey Rasul-i Kibriya, Sana layık bir ümmet olamadığımız için bizi bağışla... Belki çölde kaynar kumlar üzerine yatırılıp, karnına kızgın kayalar konan Hz. Bilal (r.a)'ın yüreğinden taşan "ALLAH birdir" feryadını duyamadık. Mus'ab bin Umeyr'in kefeni bile yoktu şehid olduğunda. Ya biz... Biz onlar gibi olamadık. Ama...
Ya Nebi!
Yine de biz Senin ümmetiniz. Senin, bağışlanması için "Ümmeti, ümmeti" diye gözyaşı döktüğün garib ümmetin... Gözyaşların hürmetine söyle; şu perişan halimizle aşkımız varır mi Sana? Eğer varırsa; ey alemlere rahmet olarak gönderilen yüce Peygamber! 0 aşıklar hürmetine bizi bırakma!
Ya Nebi!
Ey hicran yarasının şifası! Kimsesizim. Ben şehirdeyim. Şehirse benden uzakta.
Dokunuver sefkatli ellerinle ateşli alnıma... Rahmet esintisi ol yürekten yüreğe esen... Hasret çekenlerin feri ol, sımsıcak bakışınla. Ufuklar, asırlardır bulanık Sensiz...
Acı, rahmetine muhtaç olan asıklara... Ey zulmeti nuruyla boğan ışık! Gözler, Seni görmeden de kamaşık. Öyle bir zincirle bağlandım ki Sana, bin darbe vurup, bugün zinciri kırsalar da, zincirin halkaları kalır boynumda...
Ya Nebi!
Sorsan "Beni seviyor musunuz?" diye. "Beli, beli" diyen ölülerin feryadını duyarsın. Sorma, ne olur sorma "nasıl ve neyle?" diye. 0 zaman kaçmak isterim, kimsenin olmadığı, kimsenin bilmediği, kimsenin duymadığı bir yere. Yine Sen varsın.
0 aşıkların aşkı Sanadır. Güneş, ısısını onların yüreklerinin hararetinden alır. Dünyanın ufku onlara dar gelirken, gönülleri ta Rahman'ın arşına uzanır. Onlar Dost'tan Dost'u isterler.
Ya Nebi!
0 aşıklar ki; Senin hasretinle, ruhlarına vurulan prangaları eskittiler. Ey canların canı! 0 aşıklar ki, aşk ateşine pervane olmak isterler. Hicranınla yanıp, aşk derdin derman bilirler. Tabib söyle dursun, "biz derde müştakız" derler. Aşıkların aşkına tercüman oldu Fuzuli;
"Aşk derdiyle hoşem, el çek ilacımdan tabib,
Kılma derman kim helakım zehr-i dermanımdadır" diye feryad ederken...
Açılan gonca güller, hep bir aşkı resmederken, seherde öten bülbüller hep bu aşkı besteler. Sorsan, "gökyüzü niçin ağlar?" diye; "bu sevdadır onu ağlatan" derler. Bu sevdadır onu ve bizi ağlatan. Hasret besteleri cömertçe dökülsün dudağından, eğer sen de aşıksan. Sevda dolu yaslar dökülsün gözlerinden Medine'ye doğru akan... Bu yaslar bir aşk ırmağı olsun O'na kavuşmak için dağları aşan... Öylesine büyüsün ki, bir derya olsun sevgin, ufuklara sığmayan, yüreklerden kaynadıkça kaynayan ve her an coştukça coşan...
Ya Nebi!
Senin hicretinle şenlenmişti Medine. Sevenler kavuşmuştu o gün sevdiğine... Arz titriyordu heyecanından, hiç şahit olmamıştı böylesine bir güne... Ey gönüllere ışık saçan! Seni gören gözler, başkasına bakar mi? Sesini bir kez işiten, başkasını duyar mi?
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydim1
Hani, kuru bir ağaç parçası feryad ediyordu firkatinden, eğer şefkat elin dokunmasaydı ona, kıyamete dek ağlayacaktı hasretinden. Ya biz...
[/quote]
akın_33- Deneyimli üye
-
Mesaj Sayısı : 141
Kayıt tarihi : 27/12/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz